Diyger foto ise öteden beri merakımı celbeden İstanbul’un köyü konusu hakkındadır. Bu köyün adı galiba Sahilköy. Hani benim gibi merak içinde olanlar varsa evet Istanbul’un köyü var ve işte böyle birşey.
Efenim durum vaziyet şu şekil...
Memleketimdeki dağcılardan umudu kesince kendimi kampçılığa vurdum :)
Yalnız tabii olarak bazı acemiliklerim oldu. Mesela çadırımı çok güzel kuramadım; idare ediyor sadece. Yüküm de çok fazla; kendimi motosiklete göre ayarlamıştım, (motopatetik olacaktım, merak edenlere daha sonra biraz daha geniş açıklarım) motosiklet sorun çıkardı, dolayısıyla yeniden organize olmam lazım. Ayrıca uzun bir hazırlık dönemi geçirmiş olmama rağmen zamanla daha iyi anlaşılıyor neyin elzem neyin lüks olduğu. Bir de asıl amacım doktora için başvurmak üniversitelere. 4 gün içinde tüm taşları yerine oturtup bi daha yola çıkacağım. Bazı zorluklar oluyor tabii ama yüzmeyi öğrenirken kenardan kenardan pek gelişme katedilmiyor az çok tekniği öğrenip atıyorsun kendini denize ya da bisiklet sürmeyi öğrenirken hızın, ivmenin nasıl olupta seni ayakta tutabildiğini ancak ısrarla pedala basarken anlayabiliyorsun ya bu da sanırım öyle birşey, sürmeye devam et.
Böyleyken böyle. Tavsiyelere açığım demek isterdim ama rotamı ben dahi kestiremiyorum şu an. Ama dua isterim her daim. Konum atıyorum, vakti olan eş, dost arkadaşlara bi kamp çayı içiririm. Onun haricinde ziyaretine gidemediğim kimse küsüp darılmasın lütfen, gündemim görüldüğü üzere yoğun :) hürmetler efenim.
Görüyorsunuz değil mi ne inekler var, içli içli deryaya dalıp efkarlanan. Bizimkilerde booyuna trene baksınlar.
Ne kadar görüntüye girdi kestiremiyorum. Şurda bi yerde
görünen 4x4 pickup var ya biraz önce Allah onu bana servis olarak
gönderdi ✌️🤲🏼😇😍🤩
Efenim olay şöyleyken şöyle: Snobluğum tutmuş
yine bi keyif markasını beğenmemişim 2km ötedeki köye istediğim markayı
almaya yola çıktım. Dün Cumaya giderken kullandığım kestirme yolda biri
adamla beslendiği her halinden belli 3 köpeğin arasından geçince, sağlam
olsun diye uzun ana yoldan gideyim dedim. Demez olaydım. Kampa ilk
gelirken geçtiğim sapa kısmın karanlığını biliyordum ama meğerse yolun
kalanı da ta köye kadar zifiri karanlıkmış. Yolda yine köpek havlaması,
çalılardan sesler, mezarlığın içinden geçmeler derken çok şükür köye
attım kendimi. Aldım alacağımı, çıktım dönüş yoluna. Bu sefer ‘adam
yiyen’ gözüme şirin geldi kırdım yolu kestirmeye ama psikolojim aynen şu:
kırk katır mı kırk satır mı... Serde erkeklik var ağlayamıyorum (ben
değil Atila İlhan diyor bunu)
Neyse yola girerken çektim besmeleyi,
dedim bi şekilde döneceğim, yapacak birşey yok, girdim yola. Besmeleyi
çekişimin üstünden bir dk. geçmedi arkamdan gelen bu araç önümde u döndü
bana “sahil kampa nerden gidilir” diye sordu. Tabii şeklimizden taviz
vermeden önce yolu tarif ettik, sonra ana yoldaki sapağın karanlık
olduğundan, gözden kaçabileceğinden mütevellit bir de yardım teklif
ettim “ben de o kampa gidiyorum, bu yol kestirme ama yaya yolu.
İsterseniz sizinle gelip araç yolunu gösterebilirim” dedim. Sağolsun
arkadaş da Istanbul raconuna göre bir risk alıp aldı aracına beni. Az
buçuk yol, köpekler hakkında konuşunca o da mevzuyu anladı tabii: “bak
Allah sana araç göndermiş işte” dedi.
(‘Süphanallah kardeş ibretlik bir paylaşım’ burada diyorsunuz:)
Karşılıklı teşekkürleştik, vedalaştık.
Buna
benzer, daha zor bir anım askerde olmuştur, hep anlatırım bilen bilir.
Yine gördüm o lütfu ben yani. Artık kul daralmayınca Hızır yetişmezmiş
mi dersiniz, besmelenin, Allah a sığınmanın gücü mü dersiniz, yoksa bir
ağzı dualının duasını aldık mı dersiniz... Hasılı, iyi insanlar hala
varlar, insanlardan umut kesmeyin, Allah zaten var ondan hiç umut
kesmeyin, e biraz da gayret, cesaret lazım tabii, onu göstermeyi de
ihmal etmeyin. Herkese selamlar
Yorum Gönder