Tut nefesini Bir
film çekiliyor. 7 yıllık suskunluktan sonra. İki nefes arasındaki zaman
uzamış gibi ama kimin saatine göre? Yaşamın ritmini parmaklarının
sayısı ve katlarıyla ölçmeyi kolaylamış insanın başka bir modla
düşünmekte zorlanacağını zaten anlamalı değil miyiz? Mod 60? Fibionacci
dizisi? Asal sayılar?… Ya da 3'ler 7'ler 40'lar? Buradan 7'yi seçmek
kolay, bana bir de, İsmet Özel sağolsun, 40 kolay geliyor. Hele
“Buğday"dan bahsedecek iken… Ama tüm bunlardan öte en içten bi Hayy
ile başlayabilmek için ne kadar gerekiyorsa o kadar tutulmuştur diyemez
miyiz? Meditasyon için nefes sayanlar ve saydıranlar birbirleriyle
barışık olsunlar, bizim her nefesimizi Levhi Mahfuz'da yazılı bir anda
alıp vereceğimizi bilmemiz gerekmez mi? Hesap, kitap onların, hesapsız
zamanlar bizim olmasın mı?
Nefesimizi tutmuş bekliyoruz. Ne zaman
geçecek bütün bunlar? Avrupa ciğeri yettiğince söylemiş. Yetmemiş
midesinden çıkardıklarıyla da söylemiş. Midesinden çıkardıklarıyla
Amerika olmuş yine söylemiş. Hollywood, kahramanlarını,
kahramanımsılarını, karton kahramanlarını tüketmiş. Dönmüş bir daha
tüketmiş. Kendini klonlayıp Bollywood, Tollywood, Nollywood diye zuhur
etmiş, tüketmeye bir de böyle azmetmiş. Türk sineması diye Tiyatoculara,
Yeşilçama, seks filmlerine, Komedyenlere prim vermişiz. Yetmemiş
dizilere umut bağlamışız. Çok çok Altın Palmiye, Oscar… kazansın diye
çekilmiş filmlere Türk Sineması demişiz. Daha…? Ne zamana kadar?
Neden?…
Hayy "Buğday” diye bir film çekiliyor. “Nefes
mi Buğday mı?” diye soruyor. Başrolle birlikte “Buğday” derken
yakalıyorum kendimi. Niye “Buğday”, arıyorum içimde cevabını,
bulamıyorum. “Bilinçaltının perdesini aralayan kelime yorumculuklarından
biridir” deyip filme yetişmeye çalışıyorum. Filmin başında beni
darlayan, nedenini henüz çözemediğim bir anda darlayan, o görüntüleri
düşünüyorum tekrar. “Niye giremiyorum filmin içine?”. Nefesimi tutmuşum
çünkü, bekliyorum. Gösterilen binalar benim binalarım değil, o gelecek
benim içinde olmak istediğim bir gelecek değil; içinde olduğum sinema
salonu benim değil zaten, içinde olduğum seanstan bile emin değilim,
benim olmayabilir. Bulunduğum zamanda değilim yani, bulunduğum mekanda
değilim; filmin gösterdiği zamanı ve mekanı da kabullenememişim.
Nefesimi tutmuş bekliyorum. Nefes alacağım bir an ve yer gösterilmesini
bekliyormuşum, meğer. Sonra ayakkabıyla girilemeyen bir toprak
parçasını görüyorum. Ötesiyle arasında bir çizgiden başka birşey olmayan
o küçük toprak parçasını… Ben de başrol gibi çizginin bu tarafındayım
henüz. Yine içimde, “Uzakdoğu"dan atıflar arıyorum bu gösteriye
yakışacak, pek tutmuyor. Sonra bi kaç kabir… İçinde olduğum ve filmin
zamanı ve mekanından bakınca biraz garipsiyorum. Tanıdık geliyor çünkü.
Sonra yine ayakkabıların çıkarıldığı bir yer… Yine garipsiyorum,
tanıdık gelmiyor çünkü. Sonra avize…Bir cami avizesi, tanıdık çünkü.
Sonra, "Hayy”. Kim dedi, niye dedi, nasıl dedi derken, nefes almaya
başlamışım demek, işte o anda. Burası benim, ben o andayım, sanki Hayy
benim için dendi ve vücudum icabet etti bu davete. Filme girerken
hissettiğim açlık, acelecilik, merak… gibi gündelik hislerle “Buğday”
demişim demek ama benim nefes almaya ihtiyacım varmış. Benim “Hayy”
demeye ihtiyacım varmış. Bu film bir sanat eseridir. Beni gömüldüğüm
tüketici düşüncelerden üretici düşüncelere çekmiştir. Kalbimi söndüren
duygulardan kalbimi hissettiren duygulara çekmiştir. Nefes aldırmıştır.
Hu
Toprağı
toprağa değdirmeden taşıdılar. Yunus geldi aklıma. Senelerce dergahın
kapısından eğri odun girmesin diye çabalamıştı. Başrol bir genetikçi
olmasaydı, bilmeseydi yani topraktan toprağa bulaşabilecek nano
bakterileri, rehberi ona toprağı toprağa değdirmeden taşıyacaksın
dediğinde, yinede tabi olurmuydu bu isteğe? Acemi sufiler gibi
sorgulamaz mıydı? Bu ne saçma istek demez miydi? Ama Yunus, dergahın
yakacak odununu bile dosdoğru toplayarak, yani toprağı toprağa bile
değdirmeyerek, üstelik kendinden istenmediği halde, içinden gelen bu
güzellikle davranmış olmuyor muydu? İçimiz çıfıt çarşısı, bilmek
istiyoruz sebepleri bu yüzden. İçi güzel olan nedenini bilmeden de
yapıyor gerekeni yani, en güzelinden. Başrolle birlikte gömdüm kendimi
oraya işte.
Yorum Gönder