Batı Uygarlığının Temelindeki Bilgiye Bir Giriş

Türkçe bir kelime olan bilgi, TDK tarafından

insan aklının erebileceği olgu, gerçek ve ilkelerin bütünü, bili, malumat; öğrenme, araştırma veya gözlem yolu ile elde edilen gerçek, vukuf; insan zekâsının çalışması sonucu ortaya çıkan düşünce ürünü; genel olarak ve ilk sezi durumunda zihnin kavradığı temel düşünceler; bilim; kurallardan yararlanarak kişinin veriye yönelttiği anlam

olarak tanımlanmaktadır.

Felsefî bağlamda ise;

1. Genel olarak, öznenin amaçlı yönelimi sonucunda, özne ile nesne arasında kurulan ilişkinin ürünü olan şey.

2. Bir şeyin ayırdına ya da bilincine varma. Bir şeyle aktüel deney yoluyla kurulan yakınlık ya da tanışıklık.

3. Olgu, doğru ya da ödev olarak görülen bir şeye ilişkin açık algı.

4. Biraz daha teknik bir anlam içinde, temellendirilmiş, haklılandırılmış doğru inanç.

5. Doğruluğu mevcut öznel ve nesnel koşullarda, gerekli ve yeterli sayılan delillerle temellendirilmiş önermelerle ifade edilen bilinç içeriğidir

denilebilir.[2]

Bilginin kullanılagelen bu tür tanımları olmasına rağmen bilginin ne olduğu, imkânı ve sınırları üzerine tartışmalar nedeniyle büyük bir birikim oluşmuştur. Bilgi hem pratik hem metafizik Felsefe için en temel kavram olduğundan daha çeperlerinin belirlenmesi aşamasında inanç sistemlerini, ideolojileri ve Felsefî Sistemleri sınırlar. Bu nedenle sistemlerini kurmaya çalışan Felsefecilerin yüzleştikleri ilk kavramlardandır.

Bu Felsefeciler tek gerçek bilginin, kanıtlayabildiğimiz ve doğruluğunu ortaya koyabildiğimiz inançlardan oluştuğunu söyler. Onlara göre tek gerçek bilgi kesin bilgidir; ‘kesin olmayan bilgi’ ifadesi çelişkili bir ifadedir. Nihai olmayan sebeplerle bir inancın gerekçelendirilebileceği ve dolayısıyla ‘bilgi’ diye adlandırılmayı hak edebileceği düşüncesini reddederler. Yunanlılar bu mutlak kesin bilgiye episteme dediler ve onu doksa ile yani salt kanı ile karşıtlaştırdılar.

İnsan yaşadığı çevre ile sürekli bir alışveriş içindedir. Bu alışverişler sırasında çeşitli ilişkiler kurulur. Bilginin tanımında da belirtildiği üzere bu ilişkilerin en temel olanlarından biri ise bilgiyi üreten ilişkidir. Bu ilişki önce bilenin (özne) sonra hakkında bilgi sahibi olunanın (nesne) hakkında bir bilinç oluşturur.

İnsan sadece özne ve nesnenin değil bilginin de hakkında bir bilince sahiptir. Bu bilinç ile özneyi ve nesneyi sorgulayabildiği kadar bilginin kendisini de gerçekle olan uyumunu sorgulayarak inceleyebilir.
Bu sorgulamasını, kendi varlığından bile şüphe ederek son noktasına vardıran insan, Descartes’in

Düşünüyorum öyleyse varım

çıkarımı ile bir temele ulaştırabilmiştir.

* Ahmet Cevizci, Paradigma Felsefe Sözlüğü, Paradigma
Yayınları, 5. Baskı, İstanbul 2002, s.155

Ne Düşünüyorsunuz Bu Konuda:

Daha yeni Daha eski