Örf

Arapça kökeni itibariyle “adap, erkân, pratik bilgi, misal ve tecrübe ile öğrenilen şeyler” anlamına gelmesine rağmen, Türkçe’de, TDK tarafından belirlenen anlamına göre, “yasalarla belirlenmeyen,
halkın kendiliğinden uyduğu gelenek
” gibi, daha ilk anda -değili anlamında kullanılsa da- siyasal bir bağlamla ilişkili olarak açıklanan örf, meşhur bir hukuki ifade olan “örfi idare” kalıbında yer almasıyla da siyasal bağlamını pekiştirir. Öyle ki, sadece gelenekten yola çıkılarak değil, iç ve dış farklı odakların etkileriyle de kurgulanması gereken siyasî ve hukuki bir sistemde, yürümeyen veya olağanüstü olarak tanımlanan bir hal söz konusu olduğunda sistemin işlerliğinin tekrar sağlanmasına ya da yeni bir sistemin kurgulanmasına kadar geçecek sürede, geleneğin siyasî ve hukuki normlar için tek kaynak haline gelmesini ifade eder, denilebilir.

Diğer taraftan gelenek hakkında Eric Hobsbawm’ın tespit ettiği bir icat edilmişlikten de* bahsedilebileceği ortadadır. Özellikle Modernizmle birlikte, dinî gelenekle bağını olabildiğince zayıflatmaya çalışan Batı kültürü için bunun bir ihtiyaç olduğu dahi söylenebilir. Bu durumda, icat edilmiş gelenekle, kendiliğinden oluşmuş gelenek arasında bir ayrım yapılabilmesi için bir kavram ihtiyacı meydana gelir. Örf, daha önce, yaklaşık olarak gelenekle aynı anlam bulutuna denk düşmesi ve üstelik siyasî bir bağlama da kavuşması nedeniyle, siyasî yapıların meşrulaştırılması için icat edilen gelenekleri ifade etmeye oldukça uygun bir kelime halini almıştır. Bu nedenle, geleneğin, toplumsal hayat içinde, kendiliğinden oluşmuş kısmı anane; icat edilmiş, kurgulanmış, siyasete ve hukuka konu olmuş kısmı ise örf kelimesiyle karşılanacaktır.

Örfün bu çerçevesini örneklendiren iki güçlü olayın kıyafet olarak başlıkla ilgili olması ilginçtir. Bunlardan ilki 1829 tarihli 2. Mahmut fermanıyla askeri amaçla kullanılması mecburi tutulan Fes’tir. Yeniçeri ocağınını lağvedilmesiyle birlikte kurulan yeni askeri teşkilatın herşeyiyle Batı tarzında olması isteniyordu. Bu nedenle başlık olarak da Avrupa’dan ithal edilen Fes tercih edildi. Çeşitli dönemlerde çeşitli düzenlemelerden geçirilen bu başlık zamanla halk arasında da yaygınlaştı ve 1925 yılında yasaklanıncaya kadar kullanıldı. Günümüzde özellikle Osmanlıcılık, İslamcılık, Hilafetçilik, Gelenekselcilik, Milliyetçilik ve Muhafazakarlık eksenli siyasi tavırların yer yer simge giysisi olarak savunulmakta ve hatta giyinilmektedir. Aslında kültürel olarak Avrupa üzerinden ve Batılılaşma amacıyla alınmış olmasına rağmen ve kökeni Fas şehri olmasına rağmen Türk kültürünün töreli giysisi veya İslami geleneğin gereğiymiş gibi kabul görür. Bu nedenle de siyasi olarak icat edilmiş geleneğin yani “Örf”ün net bir örneği olarak Fes’i gösterebiliriz.

Örfün bahsettim bu icat edilmiş siyasi gelenek çerçevesine diğer örnek ise Cumhuriyet döneminde Fes’in yerini alması için özel bir kanunla desteklenen ve ilginç bir şekilde yine Batılılaşma amacıyla ve Batı’dan ithal edilen ancak bu kez sivil halkın dahi kullanımının mecbur tutulduğu Şapkadır. Bu transfer edilmek istenen gelenek o kadar önemsenmektedir ki “Şapka Kanunu“na muhalefetten  bir çok alim, kanaat önderi ve sıradan halk adamları idam edilir. Hatta Fes bir erkek başlığı olmasına, dolaysıyla kadınların şapka kullanmamalarının yasaya muhaliflik anlamına gelemeyecek olmasına rağmen bir kadın da “Şapka Kanunu”na muhalefetten idam edilir. Bütün bunlara rağmen Bir Şapka Örfü oluşturma çabası Fes Örfüne nazaran oldukça başarısız bir girişim halini almış görünüyor. Çünkü Osmanlı zamanında halk kendi rızasıyla ve kültürel olarak gelişmiş olmanın, Batılılaşmanın simgesi olarak kullanıyordu Fesi. Güncel dönemde ise şapka hakkındaki zulümler nedeniyle şapka o kadar güçlü bir şekilde reddedilir hale gelmiştir ki Fes Örfünün bir ananevi/töreli/din kaynaklı bir gelenekmiş gibi benimsenmesine neden olmuştur.

Daha güncel bir örnek olarak ise Osmanlıcılık siyasi akımına hizmet etmesi amacıyla, kimi tarihçiler tarafından oldukça fazla tarihi boşluklar bulunduğunun iddia edilmesine rağmen, dramatik eser sınıfında olduğu için amaçlanan siyasi hedefler doğrultsunda senaryosu rahatça geliştirilebilen Dririliş: Ertuğrul dizisinden bahsedebiliriz. Ulusal ve uluslararası alanda kabul gören bir kimlik oluşturulabilmesi için seçilmiş anane, töre ve dini gelenek örneklerini veya onların yeniden yorumlanmış hallerini içermesi nedeniyle, hiç yoktan veya Fes ve Şapka’da olduğu gibi tamamen devşirme örfler geliştirlmesinden daha etkili sonuçlar sağlamaktadır.

İngiltere odaklı örneklerini de Hobsbawm’dan okuduğumuz bu tür örflerin kitle iletişim araçlarıyla yaygınlaştırılmasının, duyurulmasının kitle imal etmek için yasayla kıyafet buyurmanın yerini aldığını görebiliyoruz. Burada daha sonra bahsedeceğimiz moda yoluyla görenek oluşturma durumundan farklı bir bağlamda konuştuğumuz hemen anlaşılıyordur umarım. Daha derin bir bağlamda modanın da ulusüstü bir siyasetin hizmetçisi olduğu kabul edilebilir ancak moda köklerini gelenekselin derinliklerine ulaştırmaktan çok görenekselin temeli olan yenilik arzusuna kadar ulaştırmayı yeterli görür. Dolayısıyla siyasallaşmış dahi olsa moda örften farklıdır.

Bunların dışında örneğin özellikle belediyelerin ilk defa yapılmasına rağmen “Geleneksel“ olduğunu iddia ettikleri festivalleri, bir takım siyasi, toplumsal, kültürel toplantılar vs. de bu çerçevede bir gelenek icadı çabası olarak değerlendirilebilir ve dolayısıyla başarılı veya başarısız örf çabaları olarak sınıflandırılabilir.

“Örf“ün kelime anlamını belirleme amacıyla başlamış olduğum bu yazı Örfü siyasal olana konu olmuş gelenek, inşa edilmiş gelenek çerçevesine yerleşmiş bir kavram olarak bir temele kavuşturma makalesine dönüşmüş oldu. Bunda biraz da örfün sözlükte geçen anlamından taşan bir takım eklere ihtiyaç hissedilmesinden dolayı sözlük anlamlarıyla yetinemememin katkısı da var tabii. 

* Eric Hobsbawm, “Giriş, Gelenekleri İcat Etmek”, çev. Mehmet Murat Şahin, Geleneğin İcadı, ed.
Eric Hobsbawm, Terence Ranger, (İstanbul:Agora Kitaplığı, 2006), 2.

Ne Düşünüyorsunuz Bu Konuda:

Daha yeni Daha eski