Bu yazı dizisinde Din Felsefesi alanında hazırlamış olduğum ancak Rekürsiv Felsefe (Felsefe üzerine Felsefeyi kastediyorum), Kültür Felsefesi, Epistemoloji gibi alanlardan da fikirlerin yer aldığı “Uygarlığın Kaynağı Olarak Bilgi ve İnanç“ başlıklı yüksek lisans tezimi, bazı ek açıklamalar, belki yeniden bölümlendirmeler, güncelle ilişkili kısımlarına vurgular, Web’in imkanlarıyla zenginleştirmeler gibi daha geniş bir çerçeve içinde ele alarak ama ana yapıyı mümkün olduğunca koruyarak yayınlamayı düşünüyorum.
Normal şartlar altında bu tür yayınlama çalışmaları mesela doktora sonrasında yapılır ki bir akademik puan kazanılabilsin. Ancak bırakın Felsefe, İlahiyat veya İletişim Fakülteleri kadrolarını; bilgisayar programcısı veya basit bir kurgucu olarak görev yapabileceğim “ders vermeyecek öğretim görevliliği” kadroları dahi büyük(!) torpiller gerektirdiğinden ve benim hiçbir dönemde torpil arayışıyla herhangi bir teşkilata, cemiyete, partiye, cemaate yanaşacak, kul-köle olacak bir yapım olmadığından akademik getirisi olacak bir yayın olarak bu tezi yayınlanma ihtimalini artık oldukça zayıf görmekteyim. Yani puan kaygısıyla herhangi bir yayını geciktirmenin gereği yok. Evet, akademi bu işte; bir yerde giremediğine dahi şükür edesi geliyor insanın. (Yıkılması da çok uzak değil bence bu düzenin. İlk işaretleri bu salgın döneminde uzaktan eğitimle filan almaya başladık da üstelik. Tam buradan itibaren belki şöyle bir müziğin eşlik etmesini isteyebilirsiniz ;)
Ayrıca bu tür yayın çabaları mesela bir takım yayın çevreleriyle ilişkili olmayı da gerektiriyor. Aslında bu çevrelerle çok dar bir çerçeveden ilişkili olduğum söylenebilir ama işleyişiyle hiç ilişki kuramadım veya kurmak istemedim. Çünkü mesela bir fikir içeren, az da olsa karşılığında bir telif ödenmesi gereken böyle bir eseri basmak için tam aksine para dahi istenebiliyor olması bana çok ters geldi. Yani yazan para veriyor, okuyan para veriyor, devlet teşvik, destek filan veriyor, e bunca kitap matbaacılar ve bi kaç yayıncı (!) nın saltanatından başka ne işe yaramış oluyor? Kitap basmış olmak için kitap basılınca içeriği dolu, kendine güvenen eserler ve eser sahipleri de kendilerini bu sektöre ispatlayıncaya kadar “o” tür kitaplarla aynı kefede değerlendiriliyorlar. Evet genelde çok parlak bir yayın dünyamız olmadı hiç ama bu yönü yine de bana biraz ağır geldi. Yani yayın dünyası boş olduğu için okunmaya pek değer bulunmayan ve dolayısıyla yazarın parasıyla basılan kitaplarla dolu ama bu çalışma böyle bir çalışma değil; onlarla aynı sınıftaymış gibi davranılmasın; ben de davranmak istemiyorum. Bu yüzden az çok bilgisayar alanına dair bilgimi fikrime teknik bir temel olarak kullanırım, mükafatını da Allah dilediğince verir inşaallah. Hem görünen o ki “o” düzen de alaşağı olacak; çok belli; olsun da inşaallah. Para için kültür endüstrisini seçenler hakkındaki görüşlerimi de aslen bu kültür endüstrisinin nasıl yozlaşmış olduğunu konu edinmesine rağmen kendini romantik komedi kılıfıyla gizleyen bir film olan You’ve Got Mail den bir alıntıyla (”You deluted yourself into thinking that you are some sort of benefactor bringin books to the masses. (but) You are nothing but a suit”~ “Kendini kitlelere kitap sağlayan bir hayırsever olduğuna inandırdın (ama)… Bir takım elbiseden başka bir şey değilsin”) anayım (Filmin kendisi de Kültür Endüstrisinin başka bir sektörünün bir ürünü ama daha “Giriş”ten itibaren o kadar da bodoslama girmiş olmayalım :) Böylece Web in imkanlarını nasıl kullanabileceğime dair bir ipucu daha vermiş olurum ;) Bir de smileyler de konuya dahil, onları da hor görmeyin lütfen; nasıl olsa artık gerçek okurdan, konunun ilgilisinden başka kimseye kendini beğendirmek zorunda olmayan bir metin bu. Dolayısıyla her an gülebilme hakkımı saklı tutmuyorum ;D
Hem kitap olarak da yayınlansa muhtemelen yine oldukça dar bir çerçevede etki doğuracaktı bu ortamda. Çünkü kitap yayınlatmanın sorunları kadar o kitabı okurla buluşturmanın da bir takım sorunları var. Dolayısıyla Web ortamı, avantajlarıyla o bağlamda da öne çıkıyor denilebilir. Artık akıllı telefonlar sayesinde, kitapçılardan daha geniş bir kültür ortamı halini aldı Web. Tabii ki kendine göre bir takım kuralları, avantajları, dezavantajları var: Hap boyutlu paylaşımlar, hızlı tükenebilirlik, geniş ama sığ etki alanı vs. Belki de bugün bazı radikal değişimlerin arasında kalmış bizim kuşakların sorunudur bu, böyle de düşünmek lazım. Çünkü gelecekte eğer bu medya, ortam, tarz yaygınlaşacaksa, herhalde ki yine bazıları sığ bazıları derin görülecektir bu tarz paylaşımların. Geçmişin ve bugünün dudak bükülecek bir eserini doğurabilir bu çabam ama bugünden başlayan bir geleceğin kıymetlisi olur belki, kimbilir?
Gel gelelim Webe taşındık diye her şey güllük gülistanlık olmuyor. Metnin okuruna ulaşması için Web in köşe taşlarından olan arama motoru ve sosyal medya siteleriyle barışık olması gerekiyor. Bu konuda da aslında yapabileceğim pek bir şey yok. Çünkü daha bugün Trump’ın Facebook hesabının ve Twitter hesabının ve Parler uygulamasının hem Apple hem Google tarafından kapatıldığına dair bir haber okudum. Ayrıca benim Google hakkında bir yazımdan ve başka bir projemdeki destek süreciyle alakalı saçmalıklar hakkındaki bazı yazılarımdan dolayı olduğunu düşündüğüm bir kötü sicilim var, sanırım. Bir şekilde Google arama sonuçlarında pek görünmez sayfam. Daha ABD başkanıyken Trump’ın defterini düren bu çete benim şu küçük sayfama neler yapmaz. Diğer taraftan kendi kişisel Web sayfamı böyle daha aktif kullanmam bir yerde sosyal medyaya bağımlı olmamın da kısmen önüne geçmiş olacak. Ayrıca pornocuların kovulmasından dolayı nicelik olarak epey sarsılmış olsa da artık bahsettiğim platformların tamamından daha nitelikli hale geldiğini düşündüğüm Tumblr’ın cemaati de biraz umut veriyor doğrusu. En nihayetinde host (ev sahibi) olarak Tumblr diğerlerinden daha temiz bir sicile sahip, en azından şimdilik. Hem belli mi olur fırsattan istifade Tumblr’da kendini mesela Felsefecilerin, sosyal bilimcilerin medyası olarak yeniden konumlandırır. İşin bu yönü için özet olarak şunu diyebilirim, arama sonuçlarında ve sosyal medyada pek görülmeyebilir ama eğer konu başlıkları, anahtar kelimeler ilginizi çektiyse artık takip etmek için biraz da siz çaba göstereceksiniz demektir. Ben akademiden, geleneksel yayın dünyasından, postmodern yayın dünyasından kurtarıp metni, fikri sizinle, ilgilileriyle buluşturmak için elimden geleni yaptığıma inanıyorum.
Her ne kadar ilk satırlar da kısmen değinmiş olsam da bağlam yeniden kurulmuşken metnin akademiyle olan ilişkisi dolayımında bir kaç birşey daha söylemek istiyorum. Öncelikle tez metnini olduğu gibi yayınlamıyorum. Kesinti hemen hiç olmayacağı gibi oldukça fazla ekleme yapacağım. Çünkü metin akademide bir tez olarak kabul görmek için bir takım budamalardan geçti. Her budamada olduğu gibi can sıktı. Bu nedenle, bir kısmına hak verdiğim o düzeltmeleri olduğu gibi bir kısmını ise önceki halleriyle yayınlayacağım. -Yaptığım eklerin tümü kesintilerden ibaret de değildir. Kitaplaştırma aşamasında yapmayı planladığım eklemelerden ve tezden sonra okuduğum eserlerin alıntılarından oluşmaktdır-. Bu konulardan biri tezin başlığından içeriğine, her yerine nüfuz etmiş olan yeni bir kültürel aşama olarak “Uygarlık” kavramına “civilization”u eş kabul etmememdir. Bence medeniyet, şehirlilik anlamıyla geçmişte anlamlı bir çerçeveye denk düşüyor olabilir ama bugün bu kavrama artık eskisi kadar ihtiyacımız yok. Çünkü hemen herkes şehirli artık vs. Dolayısıyla medeniyeti civilization ile eşdeğer görelim ama Uygarlık yeni ve farklı bir çerçeveye denk düşüyor. Tabii ki Uygarlık kelime olarak yeni değil ama bu kelimeye önerdiğim bağlam, çerçeve hatta kavram yeni. Bu durumu tezin anahtar kelimelerine yansıtamadım. Türkçe anahtar kelimeler Bilgi, İnanç, Anane, Örf, Töre, Gelenek, Görenek, Kültür, Medeniyet, Uygarlık, Kendini Bil, Evreni Bil, Bilmeye İnanmak, İnanmaya İnanmak, Kültürel Ateizm iken İngilizce anahtar kelimeler Knowledge, Belief, Tradition, Custom, Culture, Civilization, Know Thyself, Know Universe, Believe In Knowledge, Believe In Belief, Cultural Atheism oldu. Bir kere en başta görüleceği üzere anahtar kelimelerin sayısı denk gelmiyor birbirine. Çünkü Anane, Örf, Töre, Gelenek, Görenek kelimelerine Tradition ve Custom karşılık gelebildi. Ayrıca bu bağlamda bahsettiğim asıl sorun da tam orta yerde duruyor: Civilization hem Medeniyete hem Uygarlığa denk düştü. Bana kalsaydı ve bundan sonra bana kalan bu yayın ortamında İngilizce anahtar kelimeler en azından şöyle olur(du): Knowledge, Belief, Tradition, Custom, Culture, Civilization, Uygarlık, Know Thyself, Know Universe, Believe In Knowledge, Believe In Belief, Cultural Atheism. Belki tezde bunu yapamadım ama burada, hatta kitaptan daha fazla yabancı dilli okura ulaşma imkanı bulunan bu ortamda bu anahtar kelimelerini bu şekilde kullanmak daha mümkün, kolay ve anlamlı olacak. Bu nedenle asıl hedef kitlesi yabancı dilli okurlar olmasa da onların da erişebileceğini bilerek bu dizi de İngilizce ve Türkçe anahtar kelimeler yukarıdaki gibi kullanılacaktır.
Hasılı kelam orijinali yaklaşık 100 sayfa olan ama eklemelerle, çıkarmalarla, şenlendirmelerle yaklaşık iki katına ulaşacağını düşündüğüm bir serüvene başlıyoruz. Web ortamının (dijital kültür) yazılı kültürü sözlü kültüre yaklaştırdığı en önemli yönlerinden olan hızlı, özelleşmiş ve nitelikli geri dönüşüm alabilme imkanından beni mahrum etmeyin lütfen. Çünkü daha bugün tekrar ve yeni bir örneği ile hatırladığım üzere değerli bulunan bir fikrin, ifadenin gücünün artması biraz da bu etkileşimlerle mümkündür. (Sokrates’i Sokrates yapan, bir yazılı eser vermediği halde çağları aşan bir imkana kavuşturan Platon’un yazılı eserlerinden çok Platon’un sürece nitelikli katılımıydı, demek istiyorum. Bugünkü örnek ise Gazzali’nin kitaplarda taşıdığı ilmini bir eşkiyanın etkili ve yoğun bir şekilde özelleştirilmiş, kişiselleştirilmiş eleştirisi nedeniyle ezberlemesi, zihnine kalıcı, kullanışlı bir şekilde kazımasıydı. Hasılı yazılı kültürmüş gibi görünen dijital kültür ortamındayız ama hiç olmadığı kadar bir sözlü kültür imkanına da sahibiz. Öyleyse sözlü kültürün gücünden birlikte faydalanalım.)
Yorum Gönder