Son günlerde gündemde sıkça yer alan bir istatistiğe göre evlilik oranları düşmüş, boşanma oranları artmış. Bu durumdan hareketle birçok yorum yapılmasına ve bu yorumlarda işin ekonomik boyutu fazlasıyla vurgulanmasına rağmen değişen kültürel yapı doğrultusunda yeni bir çözüm pek önerilmemekte maalesef. Tabii nikah gibi nazik bir konuda yeni bir çözüm önermek pek kolay değildir ancak bazı değerlerinden hassasiyetle bahseden insanların çözüm noktasında suya sabuna dokunmadan herşeyin kendiliğinden düzelmesini beklercesine sessiz kalmayı seçmeleri, hele hele elini okkalı taşlar altına koyarak çözüm geliştirenlerin çözümlerini hiç tartışma zahmetine dahi girmeden kötülemeleri de çözüme yönelik bir tavır değildir, muhakkak. Ancak yine de insan belli ölçüler çerçevesinde doğru bildiğini paylaşmak zorundadır. Bazıları kanaat önderi olarak konuyu asıl kilitleyenler olsalar da hesabı asıl görecek olan Allah'dır.
Bu çerçevede öncelikle tespit etmek gerekir ki k
adın erkek ilişkisinde Allah'ın çizdiği hudut nikahtan ibaret. Üstelik nikah birçok mezhep imamının da içtihadıyla oldukça kolay tesis edilebilior. Çoğunlukla 2 erkek şahit önünde eşliğe kabul edildiğinin beyan edilmesi yeterli olurken, Hanefi mezhebinde şahit hususunda da bir ısrar yok. Burada zannımca, uygun olan, Allah'ın iki kişi arasındaki -yine medeni hukukun bir konusu olan- bir alış verişin şahit huzurunda ve yazıya dökülerek yapılması yönündeki hükmü model alınarak şahit huzurunda ve yazıya dökülmüş olarak nikahın akdedilmesidir. Ki bu çerçeveden bakınca nikah memurunun da bir nikahı kıyması için bir engel görünmemektedir. Kişilerin birbirleri arasında bu modele uygun olarak akdettikleri bir nikah da yazılı belgeye dayanılarak resmi kurumlarca kabul edilebilmelidir, bu da işin hukuki boyutuna bir eleştiri olsun; görüldüğü üzere dini olarak buna bir engel yok. Ancak bu kolaylıklara rağmen kullar "kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız" düsturuna muhalefet etmek için yarışırcasına nikah üzerine yük üstüne yük bindirmişler. Bi kere bu duyurunun, iki şahide yapılması bile yeterli görülürken, maddi güç gözetilmeden, yüzlerce kişiyi kapsayacak bir ziyafet de içeren koca bir törene dönüştürülmesi nikahın üzerinde ki ilk büyük yük olmaktadır elbet. Özellikle kız tarafının "nasıl olsa hayatında bir kere evleneceksin" diye dolduruşa getirilmesi, o bir kere olması umulan evliliğin sayısını ikiye doğru zorlamaktadır. Çünkü korkunç masraflar altında yorulan çiftler bazen, maalesef oldukça erken pes edebilmekteler. Bazı düğünler ortalama bir çiftin eşya masrafları gözönüne alındığında başlı başına bir "yuva" masrafına denk düşmektedirler.
Bu nedenle artık düğün demiyorum ben o organizasyonlara; "düğün filmi"nin çağrışımlarından yola çıkarak ve mesleki jargondan bir alıntıyla "dev bir prodüksiyon" diyorum. Çünkü 2 saatlik bir düğün için tıpkı bir sinema filminde veya bir dizi bölümünde yapılan tüm işlemler yapılmakta, oyunculuk masrafı olmadığı için fatura o prodüksiyonlarda olduğu kadar kabarık gelmemekte ama sonuçta makyajıyla, kostümüyle, mekan organizasyonuyla, catering, ulaşım, film ve video çekim, sahne tasarımı, müzik, ışık, ses ve görsel şov, bazen misafir oyunculuk vb gibi boutlarıyla olay gerçekten "dev bir prodüksiyona" dönüştürülmekte. Nedeni ise özellikle genç kızın hayatındaki 2 saatlik bir "bölümde" bari "prenses"i canlandırmış olabilmesi. Bunun için iki kişinin 2 yıllık tüm gelirlerini gömecekleri bir çukura düşürüyorlar kendilerini ve evlilikleri "eksi"den başlıyor daha baştan. Ortalama bir çiftin eşya masrafını kıstas gösterdik ama maalesef artık çoğu durumda bu ortalama zorla ve epey yükseltilmiş durumda. Düğündeki hesapsızlığın uyandırmadığı çiftler ev eşyasında da düştükleri batağı derinleştirdikçe derinleştirmekteler. Artık 2 saatlik düğün ve ağız tadıyla kullanılamayacak eşyalar evliliklerin baş köşesine kurulmuş durumda maalesef.
Bir de toplumun, ailelerin, devletin, kendilerinin diğer beklentilerini de hesaba katarsak, nikah, üzerinde koca bir "evlilik" yüküyle elbette imkansız bir kuruma dönüşüyor. Bu yüzden uzun süredir nikahın "evlilik" yükünden kurtulmadan düze çıkmasının, evlenmek isteyenler için cazip bir hale gelmesinin ve dolayısıyla insanları gayrı meşru ilişkiden korumasının imkanı olmadığını dile getiriyorum.Bu sorunlar, çoğunlukla ortalama bir çift için geçerli olmalarından dolayı nikah ve evlilik kavramlarını yeniden düşünmek için yeterli zemin teşkil etmekteler. Ancak konunun özünün ne olduğunun daha rahat farkına varmak için bazı uç durumları da hesaba katarak bir değerlendirme yapmak daha uygun olacaktır. Bu nedenle bir de bazı geleneksel ve dini değerleri pek önemsemeyen ve celebrity olarak tanınan bazı insanların yaşantıları açısından da konuyu ele alırsak, nikahın "kolaylığının" vurgulanmasının önemi bir daha çıkar ortaya. Elbetteki asli olan yine bir yuva kurmaktır; insan bunu amaçlar normal şartlar altında; ancak bir de insani olan bir durumdan hareketle insani olmayan bir durumdan uzak durma ihtiyacı açısından bakılınca, bu ihtiyacın yuva kurmaktan daha elzem olduğunu düşündüğüm zamanlarda "evlenmeyin, nikahlanın" diye çığırasım geliyor bazen.
Bu meselenin bir diğer yönü daha bu düşüncemi destekliyor: Evliliğin aşkı öldürdüğü fikrinden hareketle evlilikten, "uzak durulabilecek bir durummuş" gibi bahseden bir kitle var ki bunlar da mesela istikrarlı ve bir bağlılık hissi etrafında zaten bir ilişki yürütmekte olmalarına rağmen evlilikten uzak durmaktalar. Bu insanların yaşadıkları ise tam olarak benim savunduğum duruma denk düşüyor. "Herkesin" evlilikten beklentisi nedeniyle yuvayı yormak yerine adına evlilik demeden ama evliymiş gibi bir ilişki yürütmek. Tek eksiği çoğu zaman nikah oluyor ki, bu da aslında bu zihniyetteki insanlara "medeni hukuka göre tarafların haklarının sabitlendiği bir sözleşmedir nikah" gibi bir açıklamayla izah edilse, zannımca olmaz denecek birşey değil. En nihayetinde kadın ve çocuk hakları açısında aşırı uyarılmış bir dönemde yaşıyoruz. Buraya kadar genellikle etik ve ekonomik bağlamlarda ele aldık konuyu ancak en az onlar kadar insani olan bu yönü, yani aşkın, aradaki muhabbetin "ölmesi" yönünü de dikkate almak gerek. Bir çok evlilik geleneksel ve modern bir çok sorun nedeniyle tam anlamıyla sürüklenircesine devam ediyor. Herşeye rağmen devam edebilen böyle evlilikler incelendiğinde temelinde ya çocuklara ya da eşlerin en az birine hissedilen duygusal bir bağlılığın belirleyici olduğu ortaya çıkıyor. Bazı evlilikleri tek başına kurtarabilen bu tür duyguları bile bitirebilen bu aşırı yüklü evliliklerin maliyetinin ne kadar yüksek olduğunu bu açıdan da tespit etmek gerekir.
Daha geleneksel çerçeveye yakın yaşayanların bu durumlara eleştirel yaklaşan insanlar üzerinden bir dönüşüm dalgası başlatacaklarını umuyorum. Evet, belki onlar sıkı sıkıya tutunacakları bir yuvaya daha fazla ihtiyaç duyar görünmekteler, celebrity'lerden. Belki evliliğe göre daha kolay eş değiştirilebilirmiş izlenimi veren bu "sadece nikah" düşüncesi ürpertici gelebilir onlara. Ancak iyi düşünülünce Allah'ın emri, insanların ihtiyaçları ve sağlıklı bir toplum yapısı için böyle bir zihniyet dönüşümünün kaçınılmaz olduğu ortaya çıkacaktır. Diğer türlü, ortalama ilk evlilik yaşı habire yükselecek, evlilik oranları düşecek, boşanma oranları yükselecek vb. bizde elimiz böğrümüzde "bize neler oluyor" diye sızlanıp, çocuklarımızın doğacağı ve büyüyeceği dünya hakkında endişelenmeye devam edeceğiz. Bizim çözüm geliştirmekten çekindiğimiz bu sorunlar için, olaylar, insanları başka türlü "çözümlere" yönlendirmeye devam edecek ve "gizli nikah", flört, nikahsız ilişki, tek gecelik çıkma vb. ilişkiler olağanlaşmaya başlayacak demektir.Özet yerine, tekrar: "Zorlaştırmayınız, kolaylaştırınız"
Yorum Gönder